21 Mayıs 2011 Cumartesi

Saints Sergius and Bacchus - Küçük Ayasofya

KÜÇÜK AYASOFYA – İSTANBUL GEZİ REHBERİ - Murat Belge
Bukoleon’un bu kalıntısının hemen ilerisinde, sarayın özel limanının olduğu bölgeye geliyoruz. Küçük bir girinti olan (ve tamamen dolan) bu limanda, şimdi Arkeoloji Müzesi’nde bulunan iki aslan heykelinden ötürü Porta Leonis adıyla anılan kapıdan içeri, saraya geçiliyordu. İmparator, saltanat kayağına bu limanda binerek kentin çeşitli yerlerine denizden gidiyordu. Bir depremde çöktükten sonra kapı Türkler tarafından ‘’Çatladıkapı’’ diye adlandırıldı. Başka bir iddiaya görede, fetihten az sonrada burada yaşadığı bilinen ‘’Çatladı Kasım’’ adlı birinin adının bozulmuş şeklidir bu. Gene buralarda, ‘’faros’’ (fener) diye anılan bir sur burcu vardı: Bizans’ın kalelerden kalelere ateş ve dumanla verilen tehlike sinyallerinin son menziliydi bu kule; doğu tarafından yaklaşan düşman ordusu hakkında verilen tehlike sinyallerinin son menziliydi bu kule; doğu tarafından yaklaşan düşman ordusu hakkında verilen duman işareti enson buraya ulaşırdı. Aynı adı taşıyan , İsa’dan kaldığına inanılan kutsal eşyaların saklandığı kilise , 1204 Latin işgalinde yok oldu.
Şehre giren yolun karşısına geçip yürüyoruz; birazdan, surların içinde kiliseden çevrildiği fark edilen bir cami görüyoruz.Amacımız surları keşfetmek de olsa, buradan içeriye kısa bir sapma yapmakta yarar var. İlkin, Küçük Ayasofya’ya (planı Ayasofya’yı andırdığı için Türkler bu adı vermişti) ya da eski adıyla Sergios ve Bakhos Kilisesi’ne bakalım. Bu kilisede Iustinianos’un imar dönemi eserlerindendir ve 527’de , yani asıl Ayasofya’dan birkaç yıl önce yaptırılmıştır. Dethier bu kiliseyi Iustinianos’un karısı Theodora’nın yaptırdığını söylüyor. Ama bir başka yaygın efsaneye göre Iustinianos, İmparator Anastasios’a karşı bir suikast komplosuna girişmiş ya da giriştiği iddia edilmiş. O sırada bu iki aziz imparatora rüyasında onun suçsuz olduğunu söylemişler ve böylece Iustinianos idamdan kurtulmuş. Iustinianos bu kiliseyi yaparak azizlere şükranını dile getirmiş.
Iustinianos’un temsil ettiği parlama, Bizans tarihinde kısa bir rönesans gibi olmuş, herhalde dönemin mimarlarını da  etkilemiş ve onları yeni yeni planlar aramaya teşvik etmişti. Sergios ve Bakhos ilginç bir plana sahiptir. Kareye yakın bir dikdörtgen üzerine oturan bir sekizgene dayanan değişik bir kubbesi vardır. Sekizgen, aralarında ikişer sütun bulunan sekiz payeden oluşur. Bunların üstüne oturan dört kemer ve dört yarım kubbe, Rüstem Paşa ve daha sonra Edirne’deki Selimiye camileri hakkında ilginç bir fikir verir gibidir. Alt katta, sütunlarla dış duvarlar arasında bir çeşit ambulatuar biçimlenir. Üst katta da geniş, güzel bir galeri vardır. Sütunlar pembe ve yeşil, somaki mermerdendir.Yapıldığı zaman bütün duvarların çok güzel mermerler ve ayrıca mozaiklerle kaplı olduğunu biliyoruz. Sütunların üzerindeki üst galeri boyunca Yunanca yazılar görülüyor.
Kilisenin mimarı bilinmiyor. Bu da yazık , çünkü binanın planınnın son derece doğurgan olduğunu biliyoruz.
Iustinianos’un bir tür rönesansı temsil ettiğini söylemiştim. İtalya seferinin kısmi başarısından sonra, Ravenna kentinde de bir Bizans kilisesi inşa edilmişti: Bugün de orada olan San Vitale Kilisesi’dir bu. 547’de tamamlanan kilisenin planı Küçük Ayasofya’nın palanının eşidir.
Ama daha ilginç olanı, Büyük Karl’ın (Charlemagne) 790-805 arasında yaptırdığı Aachen Katedrali’nin de (San Vitale modeline göre yapıldığı için) aynı plana sahip olmasıdır. Karl bu kenti, kurduğu Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu’nun başkenti oarak ihya ediyordu. Kilisede böyle bir başkente yaraşır, debdebeli bir katedral oldu.
Böylece, bir yanda Aachen katedrali, bir yanda Edirne’deki Selimiye Camii, iki tamamen farklı medeniyetin birbirine (görünüşte) hiç benzemeyen bu iki anıtı, aslında İstanbul’daki mütevazi Sergios ve Bakhos’tan türemedir.
Caminin bir köşesinde, eski çağda yangın söndürmekte kullanılan, ‘’tulumba’’ dediğimiz aletin bir örneği vardı, şimdi buradan alınıp İtfaiye Müzesi’ne götürülmüş. Yangın çıkınca tulumbacılar bu sandığı sırıklarla sırtlarına alır, yalınayak koşarak yangın yerine gelir ve aletin iki ucundaki kollara basarak hortumla su sıkarlardı. İşin tuhafı bu ilkel itfaiye aracını, Müslüman olarak Davud Gerçek adını alan bir Fransız keşfetmişti.
Küçük Ayasofya’nın önündeki medrese avlusu, 16. yüzyıl başında kiliseyi camiye çeviren Kapı Ağası Hüseyin Ağa’nındır (medrese boşaltıldı ve burada kahveler dükkanlar açıldı).
 Kaynakça: İstanbul Gezi Rehberi – Murat Belge (Sayfa no 46-48)
Resimler: archnet.org (alıntı)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder