21 Mayıs 2010 Cuma

17 mayis 2010 Zonguldak grizu patlaması


17 Mayıs 2010 günü, Kara Elmas'ın ve emeğin yegane şehri Zonguldak'ta 30 değerimizi kaybettigimiz tarih, bir anne iki oğlunu birden şehit etmişti, bir ailede ise iki damat ve oğul şehit olmuştu, çoğu babaydı, biri 6 ay sonra baba olacaktı, birinin ise bir gece önce sözü vardı...Hele ilk iş gününde evine geri dönememek...

Tüm bunların üzerine Başbakan'ın açıklaması hiç yerinde olmadı ''GRİZU BU İŞİN KADERİDİR''


Zonguldak
yolundayız.

Dağların tepesinden,

Birdenbire denizi göreceğiz.

Denizi gökle bir göreceğiz,

Şimal rüzgârları gelecek uzaktan.

O yolcu, biz yolcu,

Şimal rüzgârlarıyla öpüşeceğiz.

Güneşli bir günde,

Masmavi göreceğiz Karadeniz'i.

Balkaya'dan Kapuz'a kadar,

Karış karış biliriz biz bu şehri;

Eki'nin çiçekli bahçeleri

Rıhtıma kömür taşıyan vagonlarıyla;

Paydos saatlerinde yollara dökülen

Soluk benizli insanlarıyla.

.................................................

«Siyah akar Zonguldağın deresi;
Yüzkarası değil, kömür karası;

Böyle kazanılır ekmek parası

Orhan Veli KANIK

2 Mayıs 2010 Pazar

Yazgülü Aldoğan'ın 1 MAYIS izlenimi


1Mayıs, işçinin öğrencinin bayramı!

Nihayet polisin işçileri dövmediği, küçük grupların cam kapı indirmediği, katılan insanların pekala heyecanlanıp eğlenebildiği bir 1 Mayıs kutladık! Oluyormuş demek. İzinler önceden verildi, önlemler alındı. Sendikalar güvenliği sağladı. Polis, uzak durdu. Alana giren yüz binler, sloganlarını attı, bayraklarını salladı, halay çekti, yürüdü, yoruldu, acıktı, mutlu oldu sonuçta. Tören bitip katılanlar kazasız belasız dağıldıktan sonra da herkes bir oh çekti! Günlük yaralı ve ölü kontenjanımızı sabah sabah Tunceli’den aldığımız karakol baskını haberiyle doldurmuştuk çünkü, daha fazlası fazla gelirdi!

32 yıl sonra tekrar Taksim Meydanı’nda, üstelik bu kez çatışma çıkmadan kutlamayı başardığımız 1 Mayıs törenine gelince. Dün yazdığımdan vazgeçmiş değilim, olmayan bir sendikalı işçi sınıfıyla nasıl işçi bayramı kutlayacağız? Nitekim dün meydana gelenlerin yarısı işçiyse, yarısı sivil toplum örgütüydü. Hadi adını koyalım, öğrenciydi, gençlerdi. Şişhane’den Tarlabaşı Bulvarı yoluyla Taksim’e gittim. Dolmabahçe tarafını, Harbiye tarafını, parkı dolaştım. İşte izlenimlerim;

İşçi değil öğrenci

Gençler: Disiplinli, örgütlü, donanımlı. Kırmızı bayrakları, flamaları, şapkaları, yelekleri tek tip. Partizan, Kaldıraç, Dev-Genç, ve daha neler neler. Hala İbrahim Kalpakkaya diye bağırıyorlar, hala Deniz, Ulaş, hala Che ve hatta Mao! Eskiye sadık bir gençlik! Başlarındaki ne yap derse yapıyorlar. Koş, koşuyorlar, otur, oturuyorlar.

Partiler: Gençlerden öğrenecekleri var. Çok azlar, çok yaşlılar, çok pili bitmişler. CHP, ÖDP ve küçüklerden bahsediyorum.

Kürtler: BDP bayrağı altında gelmişler. Halay çekmeye bayılıyorlar. Ağızlarından Apo, parmaklarından zafer işareti eksik olmuyor. Tipleri çok farklı. Kadını erkeği sert bakışlı. Yaşlılar yerel kıyafetli, beyaz tülbentli, altın dişli.

Yeşiller: Çok azlar ama şık yeşil bayrakları, çiçekten taçlar takmış kızlarıyla modacı gibiler!

Feministler; Morlar, siyahlar, travestiler, tam bir renklilik içindeler.

İşçiler:
Üç ayrı federasyonun işçileri üç ayrı telden çalıyor. DİSK’inkiler daha disiplinli. Türk-İş’in işçilerinin arbede çıkarıp başkanın kolunu kırması hoş olmadı. Polis karışmasın, güvenliği biz sağlarız derken kastettikleri, polis karışmasın, gerekirse biz döveriz anlamına mıydı? Ele güne karşı sakin kalıp sonra hesaplaşsalardı.

Medya: Habertürk’ten Yiğit Bulut, meydana takıma elbise kravatla gelip, halk açılımı adına kamera önünde kravatını çıkardıktan sonra meydana bir milyon kişinin geldiğini söyledi. Kendi kendini biraz daha gaza getirseydi pantolonu da çıkarır mıydı bilemiyorum!

Boşuna mı geldiler?

Polisler: Robokoplar: Uzaklarda beklediler. Kimseyi dövüp gözüne gaz sıkamadıkları için çok sıkıldılar. Boşuna giyindik, boşuna yorulduk havasındaydılar.

Siviller: Madem polis yeleği giyeceklerdi, niye sivildiler? İstiklal’de köşe başlarını tuttular ve herkesin merakını çektiler.

Sonuç: 1 Mayıs, işçi ve emek bayramıdır. İşçi sınıfının işsiz, örgütsüz ve küçük olduğu ülkemizde ola ola bir muhalif hareket olarak kutlandı. O da, şükredin, yaklaşık bir aydır hükümetin seçim yaklaşıyor bonus kontenjanından!

Betül Mardin'in Kadınlara Öğütleri

1. Her sabah spor yapacaksın. Günaşırı filan değil evladım. Her sabah.
2. Hep çalışacaksın. Üreteceksin. Beynin meşgul olacak, hep koşturman gereken işler olacak.
3. Günceli takip edeceksin. Haber izle, dergi, kitap, gazete oku. Gündemi yakala. Her konuda kendini update et. Yeni çıkan kitapları da bil, yeni açılan lokantaları da, bu sene moda olan renkleri de.
4. Evlilik ise şart değil, kafanı takma. Gerekli de değil. Hatta şöyle söyleyeyim: One problem less! (Bir problem eksik!)
5. Çocuk meselesine gelince... Ha işte, burada akan sular duruyor. Yapabiliyorsan yap. Birini bu kadar çok sevmek, onun sorumluluğunu taşımak sadece onu değil, seni de mutlu eder. Doğurmayacaksan, evlat edin. O zaman da senin çocuğun değişen bir şey yok. Evlat edinmeyeceksen de, manevi çocuğun olsun, birini okut, geleceğini şekillendirmesine yardımcı ol.
6. Günde bir kere et ye. Mutlaka her öğün sebze ve meyve ye. Kusura bakma, ben tatlı severim. Tatlıdan uzak dur diyemeyeceğim!
7. Ölümden sonra yaşamak istiyorsan, günlük tut. O küçük notlar, hem kendi hayatının tanıklığı, hem de yarına kalan bir bilgi kaynağı. Mesele benim babam, hiç üşünmeden 60 sene boyunca her gün Ece Ajanda'sına o gün olanları yazmış. Hâlâ açıp okuyorum ve çok faydalanıyorum.
8. Olumlu olacaksın.
9. Bazı şeyleri kabul edeceksin. Bütün kadınların seni sevmesine imkân yok! Demek ki bazı kadınlara dikkat edeceksin.
10. Erkeklere gelince, aynı anda birkaçını sevmeyeceksin. Ama onların böyle bir yeteneği olduğunu bileceksin!! !