17 Kasım 2011 Perşembe

16 Eylül 2011 Cuma

Herkes için erişilebilir mi? İETT


15 eylül 2011 sabahı 08:00’da Beylikdüzü-İstanbul otobüs durağında Erguvan rengi (Engellilerin kullanımına uygun en son getirtilen otobüs) halk otobüsünü beklemeye koyulduk; otobüslerin sayıları oldukça yetersiz, beklerken 3 otobüs geldi ancak Erguvan olmadığından bana (tekerlekli sandalye kullanıcılarına) uygun değildi, 08:40’da otobüsümüz geldi, en yakın arkadaşım ve ben işe gitmek üzere yola koyulduk (bir sonraki durakta da destek kuvvet olarak bir arkadaşımız daha bize katılacaktı) ancak otobüsün orta kapısında olan rampa manueldi; yani otobüs şoförünün maalesef yerinden inip, otobüsü terk edip, orta kapıya gelip rampayı açması gerekiyordu (neyseki iyi ve tebessümlü birine denk gelmiştik)…
(İngiltere‘ye ise ilk kez 2006’da gitmiştim bu tipteki (manuel) otobüsler yoktu, bütün rampalar otobüs şoförünün oturduğu yerden bir düğmeye basmasıyla hallediliyordu.)
Otobüsün içinde tekerlekli sandalyeliler için özel alan var; yolculuk esnasında engelli yolcu sandalyesini geri istikamette tutmalı; bu kaza esnasında engelli yolcunun alacağı zararı minimum’a düşürmek için mühendisler tarafından geliştirilmiş özel alan; ancak yurdum insanı ayakta durup o özel alandaki yastığa yaslanıp yolculuğunu devam ettirmek istediğinden beni o alana yanaştırmıyorlar… (örnek resim aşağıdadır/alıntıdır)

Otobüsün içinde yaşanan diyalog örneği;
Ömür (Engellenen yolcu): ”Afedersiniz, o alana geçebilir miyim?
Yolcu 1: ”Eeee biz nereye tutunacağız şimdi?”
Yolcu 2: ”Bunun sandalyesine”.
Önerilerim;
Kaldırımlar çok yüksek değilse, otobüs sıfır yanaştırılır ve orta kapıdan direkt binilip, inilebilir. (örnek resim aşağıdadır/alıntıdır)

Not: Tekerlekli sandalye boşken çok rahat indirilir, bir de üzerinde en az 70 kg’lık bir yetişkinle deneyiniz!..
Tekerlekli sandalyeli’nin inmek için kullanacağı ”duracak” ikaz düğmesi sadece bizlerin kullanımı içindir ki, otobüs şoförüne ayrı bir uyarı ikaz lambası yanar; gelecek durakta Tekerlekli Sandalye kullanıcısının inişine göre ayarlamalarını yapar, bindiğimiz otobüste bu sistem çalışmıyor olmalı…
İnişte otobüs şoförümüz, ilk andaki yardımseverliğini muhafaza etmedi ve kız arkadaşlarım bilek ve iman gücüyle o ağır rampayı kaldırdı, sonra otobüsün içine binerek beni indirdi, otobüs de bu sırada yerden bayağı yüksekteydi, halbuki bu otobüsler yere neredeyse sıfır gibi alçalabilmektedirler.
Demek ki öncelik İETT çalışanlarının bilinçlendirilmesi’nde, ikincisi de halkımızın (otobüs yolcuları) Engellileri gördükçe daha yapıcı olmaları.
Bir de engelliler için Kermes düzenleme, yardım geceleri yapmanın bir faydası olmadığını anlamamızda. Toplum göre göre, bizlerle yaşaya yaşaya bunu aşacaktır; bunun da hayata geçmesi için eksiklerin acilen tespit edilmesi ve şikayetlerin gözönünde bulundurulması gerekmektedir.
————————————-
İett’nin websitesinden alıntı:
Metrobüs hattı üzerinde erişime uygun özürlü asansörü ve/veya özürlü rampası bulunan istasyonlar:
ASANSÖRLER
1.Edirnekapı İstasyonu 1 adet
2.Zincirlikuyu İstasyonu 4 adet
3.Şirinevler İstasyonu 2 adet
4.Sefaköy İstasyonu 3 adet
5.Avcılar İstasyonu 3 adet

ENGELLİ RAMPASI
1.Topkapı İstasyonu
2.Zeytinburnu İstasyonu
3.İncirli İstasyonu
4.Y.Bosna-Kuleli İstasyonu
5.Cennet İstasyonu
————————————-

14 Eylül 2011 Çarşamba

NET eee KİM

Murat Sebah tarafından yapılmış, İstanbul Kültür Üniversitesi 2011, bitirme projesi.

Afiş

Storyboard

Murat Sebah ve modelleri

Model (Ömür Kınay) ve Murat’ın elleri :)

NET eee KİM
plastiksanat.com tıklayınız

3 Eylül 2011 Cumartesi

Değerli Tiyatro Sanatçımız Sevinç Aktansel ÇETİNOK'u yitirdik

Tiyatro dünyası çok değerli bir sanatçısını kaybetti, Sevinç Aktansel'i...(26 Ağustos 2011)


SEVİNÇ AKTANSEL ÇETİNOK
Vefa Spor Kulübü'nün kurucusu olan Saim Aktansel'in kızı olan Sevinç Aktansel Çetinok, 1937 yılında İstanbul'da doğdu. 1962 yılında Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nden mezun olan Çetinok, 15 yıl AnkaraDevlet Tiyatrosu'nda, 13 yıl Bursa Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu'nda, 12 yıl da İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda oyuncu ve yönetmen olarak çalıştı.

Çetinok, 70 e yakın oyunda oyunculuk yaptı, 20'den fazla oyun yönetti.

Çetinok, Mimar Sinan, Yıldız Teknik ve Trakya Üniversiteleri'nde diksiyon, konuşma, tiyatro ve ikna dersleri verdi. 1996 yılından itibaren “İlişkiler”, “Şehnaz Tango”, “Asmalı Konak”, “Tatlı Hayat”, “Büyük Yalan”, “Evdeki Hesap”, “Şarkılar Seni Söyler”, “Kadın Severse” gibi birçok dizide ve en son olarak da “Bez Bebek” dizisinde “Makbuş” rolüyle televizyon izleyicisi ile buluşan Çetinok, geçen yıl da Devlet Tiyatrosu'nda “King Kong'un Kızları” adlı oyunda yer aldı.

Rol aldığı tiyatro oyunları

2007 - Bez Bebek
2006 - Tutkunum Sana
2006 - Kadın Severse
2005 - Aşk Her Yaşta
2004 - Büyük Yalan
2004 - Gece Yürüyüşü
2003 - Şarkılar Seni Söyler
2003 - Büyümüş de Küçülmüş
2002 - Asmalı Konak
2003 - Hayat Bilgisi
2001 - Tatlı Hayat
2001 - Nasıl Evde Kaldım
2000 - Evdeki Hesap
2000 - Dar Alanda Kısa Paslaşmalar
1999 - Küçük Besleme
1996 - Şehnaz Tango
1989 - Can Şenliği

Değerli sanatçının ardından bir taziye açılmıştır;

Sevinç Aktansel ile ilgili başsağlığı mesajlarınızı, anılarınızı, onun ölümünden sonra duyduğunuz üzüntüyü yayınlayabileceğiniz bir bölüm..

Taziye mesajı iletmek için tıklayınız

Vefat haberi için tıklayınız

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Ceylan ÖZERENGİN'den Tüm Belediye Başkanlarına Açık Mektup

Öncelikle hepinize mahsus selam eder, büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öperim.  Bizleri sual edecek olursanız, çok iyi olduğumuzu söyleyemem! “Bizler” derken engellileri kastettiğimi de hemen ifade edeyim sevgili belediye başkanlarımız… Ve sözü fazla uzatmadan sadede geleyim:
Herhalde biliyorsunuzdur, yani bildiğinizi tahmin ve umut ediyorum! AKP iktidarı 1 Temmuz 2005 tarihinde 5378 sayılı bir kanun kabul etti , çok da iyi yaptı! Bu kanunun adını hatırlatayım siz değerli belediye başkanlarına: “ÖZÜRLÜLER VE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN”. Ben “özürlü” yerine engelli diyeceğim ve bu kanunu da sizlere yazdığım bu mektubumda kısaca “Engelliler Kanunu” diye anacağım yüksek müsaadelerinizle.
Bakınız, toplam 50 maddeden oluşan “Engelliler Kanunu”nun Geçici 1, 2 ve 3. Maddelerinde ne deniyor:
GEÇİCİ MADDE 1: Bu Kanunda öngörülen yönetmelikler Kanunun yayımı tarihinden itibaren bir yıl içerisinde yürürlüğe konulur.
GEÇİCİ MADDE 2: Kamu kurum ve kuruluşlarına ait mevcut resmi yapılar, mevcut tüm yol, kaldırım, yaya geçidi, açık ve yeşil alanlar, spor alanları ve benzeri sosyal ve kültürel alt yapı alanları ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılmış ve umuma açık hizmet veren her türlü yapılar bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi yıl içinde özürlülerin erişebilirliğine uygun duruma getirilir.
GEÇİCİ MADDE 3: Büyükşehir belediyeleri ve belediyeler, şehir içinde kendilerince sunulan ya da denetimlerinde olan toplu taşıma hizmetlerinin özürlülerin erişebilirliğine uygun olması için gereken tedbirleri alır. Mevcut özel ve kamu toplu taşıma araçları, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi yıl içinde özürlüler için erişebilir duruma getirilir.
Ne yazık ki, tüm bu olumlu maddeler ile geçici maddeler sıralandıktan sonra üzerlerine düşeni YAPMAYANLAR için herhangi bir yaptırımdan söz edilmemiş. Ve benim naçizane görüşüm de odur ki siz değerli belediye başkanlarımız da bu nedenle 7 yılın dolmasına 1 YIL 11 AY KALA henüz harekete geçmediniz…
Eğer siz değerli belediye başkanlarımız harekete geçmiş olsaydınız, bizleri sokaklarda, yeşil alanlarda, spor alanlarında, kültürel alanlarda, kamuya açık tüm yapılarda ve özel-kamusal toplu ulaşım araçlarında görürdünüz. Üstelik de yanımızda bir akraba, arkadaş ya da refakatçi olmadan. Onurumuzla istediğimiz her yere kendi başımıza rahatlıkla ve güven içinde gidebilir, başkalarına muhtaç olmazdık. Bağımsız olabilirdik. Rica minnet etmezdik. İtilip kakılmaz, kan ter gözyaşı ve sinir içinde kalmazdık. Ama sizler hep beklediniz, artık neyi bekliyorsanız! Ama bizler de bekliyoruz sevgili belediye başkanları. Bu kanundaki maddelerin birer birer hayata geçirilmesini sabırla bekliyoruz. Gerçi her sabrın da bir “raf ömrü” vardır.
Yeniden hatırlayalım ve hatırlatalım: Kanunun kabul edilme tarihi 1 TEMMUZ 2005. Resmi Gazete’de yayımlanma tarihi ise 7 TEMMUZ 2005. Kanun yayımından 1 yıl sonra yürürlüğe giriyor. Yani 7 Temmuz 2006’dan bu yana YÜRÜRLÜKTE. Geçici Madde 2 ve 3’de de “kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi (rakamla 7) yıl içinde engellilerin erişebilirliğine uygun duruma getirilir” diyor. Hesap çok basit: 2005 +1 +7 = 2013. Biz hangi yıldayız? Cevap, 2011. Hangi aydayız? Cevap, Ağustos. Peki 2013’ün 1 Temmuz’una varmaya ne kalmış? Cevap, 1 yıl 11 AY!
Üstelik de siz çok değerli ve çalışkan belediye başkanlarımızın meşguliyetlerinizden dolayı dikkatinden kaçtıysa da ben yardımcı olayım: Tüm bu yapılması gerekenler ve alınması gereken tedbirler 7 yıl İÇİNDE yapılır deniyor. 7 yıl SONRA değil!
Şimdi, sizlerin belediye başkanlığı hudutlarınız dahilinde engellilerin erişimine neleri açıp açmadığınızı, bu konuda neleri yapıp yapmadığınızı, kendilerini yazılarından tanıyıp hayran olduğum iki engelli kadın anlatsın. Kendilerinin sıradan gündelik yaşamlarında bakın neler olmuş ya da olamamış. Bir lutfedin, ben de ricacı olayım, Ömür Kınay ile Ayşegül Domaniç Yelçe’nin yazdıklarını lütfen okuyun. Vaktiniz yok ise, özel kalem müdürleriniz, danışmanlarınız ve hatta sekreterleriniz okuyup size özetlesinler bir zahmet. Bakınız, sizlere yazılarından örnek olmak üzere linklerini de veriyorum:
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/18439986.asp
http://omurswalkabout.blogspot.com/2011/08/170899.html
http://omurswalkabout.blogspot.com/
http://www.dunyahaber.com/burasi-turkiye-makale,180.html
Mektubuma son verirken, siz değerli belediye başkanlarımızın engelsizler kadar engellilerin oylarıyla da seçildiğinizi, engellilerin nüfusunun yaklaşık 8,5 milyon olduğunu, üstelik bu 8,5 milyon dışında “engelli” kategorisine yaşlılık nedeniyle bazı organları eskisi kadar iyi çalışmayan milyonlarca insanın daha girdiğini de saygılarımla hatırlatmak isterim.
Bu mektubumu okuyanlardan ricam: Kendi yaşadığınız yerlerdeki belediye başkanlarına iletin. Adı üstünde, AÇIK MEKTUP. Altına ister kendi adınızı, ister benim adımı yazın, farketmez. Eğer olur da belediye başkanlarınızdan bir yanıt alırsanız, sizlere engellilerin erişimi için resmi yapılar, mevcut tüm yol, kaldırım, yaya geçidi, açık ve yeşil alanlar, spor alanları ve benzeri sosyal ve kültürel alt yapı alanları ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılmış ve umuma açık hizmet veren her türlü yapılar ve şehir içinde kendilerince sunulan ya da denetimlerinde olan özel ya da kamu toplu taşıma hizmetlerinde gerçekleştirdikleri erişilebilirlikleri belirtirlerse, benimle de e-postalarla paylaşın. Ben de bana gelen yanıt olursa sizlerle paylaşacağım.
Engellilerin önündeki tüm engellerin kaldırılması dileklerimle, ayrımsız TÜM belediye başkanlarından kanunların dikte ettiği hizmetleri bizlere en kısa zamanda vermelerini talep ediyorum.
İletişim için: ceylan_ozerengin@yahoo.com

16 Ağustos 2011 Salı

17.08.99 - ∞

17 Ağustos 99 Marmara Depremi'nin 12. anma yılının yaklaştığı bugünlerde sadece ağustos ayında hatırlanan Depremzedelerden biri de Ömür Kınay. Kınay tüm ısrarlarımıza rağmen röportaj teklifimizi geri çevirdi, sebebini de şu şekilde ifade etti...


''Sadece ağustos ayında hatırlanıp, röportaj yapılan bir kaç kişiden biriyim oysaki hatırlanması gereken binler ve çözümsüzlükler''

Sözde yapılandırılan yollar, kaldırımlar, merdivenler;
Rampaların uzaya mekik gönderebilecek kapasitedeki yapısı...

Engelli wc'lerinde sadece ''engelli pictogramının'' uygun bulunduğu...Engelli wc'ye girişte üç kollu turnike sisteminden geçmek zorunda bırakılan ben...

Onbir yıldır sonuçlanmayan Deprem davam...
Sorumlu Müteahhitlerin yakalanamaması, yakalananların da serbet bırakılması...

Yıkılan evimize karşılık tahsis edilen Deprem Konutları'nın girişinde merdiven olduğundan, orada yaşayamayan ben...

Özel İletişim Vergisi, Gelir Vergisi, Emlak Vergisi, Deprem Vergisi vb. ödeyen ben...

Toplu Taşıma araçlarını ''halkımızın hoşgörüsünden dolayı'' kullanamayan ben...
Sirkeci'den vapura binip, ''Üsküdar'a giderikennnn'' şarkısını söyleyemeyen ben...


Havaalanları'nda x-ray güvenlik cihazı yanında ''yürüyebilir misiniz?'' sorusuna, tekerlekli sandalyemi işaret etmek zorunda bırakılan ben...


Şimdi siz benden röportaj talebinde bulunuyorsunuz; Engellilerin sorunlarına çözüm bulunma çalışmalarının 12.yılını kutluyor olsaydık seve seve.


http://omurswalkabout.tumblr.com/

13 Ağustos 2011 Cumartesi

Prof.Dr. Cihan Aksoy

”Prof.Dr. Cihan Aksoy” ile dün tanıştım; karşısındaki hastayı (ben) pozitif yaklaşımı ile yürütmeden uçuşa geçiriyor, çok sevdim onu ve yol arkadaşlarını...

Çukurova Tıp Fakültesi mezunu olan Prof. Dr. Cihan Aksoy, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon alanında uzmandır. Aynı zamanda Manuel Tıp Derneği ile Tamamlayıcı Destekleyici Tıp Derneği ( TETAD) Başkanı’dır. Manuel tıp ve enjeksiyon uygulamaları, çene eklem hastalıkları gibi konularda uzmanlık sahibi olan Prof. Dr. Cihan Aksoy, halen İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapmaktadır.
Adres: Şişli Florence Nightingale Hastanesi Abide-i Hürriyet cad. No.164 Şişli İSTANBUL
İrtibat no: 0212 224 49 50 / 15 Hat (alıntı:doktorum)

17 Temmuz 2011 Pazar

LÜTFEN BU ALANI TEKERLEKLİ SANDALYELİYE BIRAKINIZ

Bugün 2009 yılında İngiltere'de yaşadığım dönemde kaleme aldığım bir yazıyı yinelemek istiyorum;

''PLEASE GIVE UP THIS SPACE TO A PERSON IN A WHEELCHAIR''

Brighton, 2006 yılından beri her yaz gelip, kısa süreli kaldıgım Ingiltere'nin West Sussex bölgesinde bulunan güney şehri, 27 haziran 2009'dan beri de sürekli yasadiğim yer.

250.000 nüfuslu şehrin kişi sayısı, yaz aylarında turist ve yabancı uyruklu öğrencilerle birlikte iki katına çıkıyormuş; Londra'ya tren ile 45 dakika mesafede olması ve benim gibi gözleri deniz arayan kişilerin favori şehri.

Engellilerin yaşaması için var edilmiş bir şehir bana göre; toplu taşımacılık ona göre düzenlenmiş, istisnasız bütün otobüsler tekerlekli sandalye kullanıcılarına göre, her otobüsün içinde tekerlekli sandalye için ayrılmış alan ve de 3 bebek arabası bölümü bırakılmış, otobüslere evcil hayvanlarınızla da binebiliyorsunuz. Otobuse bindiğinizde elinizdeki alış-veriş torbalarını koyabileceğiniz bir stand yapilmiş, o standa scooter'i ile binen bir çocuğun scooter'ını koyma imkani da verilmiş. Eger tren istasyonuna bavulu ile giden bir yolcu iseniz bavulunuzu da oraya koyma konforunu size sağlamiş otobüsler.

Trenlerde ise, yine tekerlekli sandalyelilerin seyahat edebileceği ayrı bölümler, bisikletliler için bisikletini bağlayıp oturabilecekleri bölümler diğer kişilerden ayrılmış durumda. Tüm vagonlarda ise anneler için çocuklarının alt bezlerini değiştirebileceği, engellilerin kullanabileceği tuvaletler mevcut. İngiltere'de trene binmeden önce görevli size mutlaka ineceginiz istasyonu soruyor ki, inmek istediğiniz durakta bir görevli önceden bulunup size rampayı açabilsin diye.

Bazı otobüs şoförleriyle de rampa konusunda sorun yaşamadım değil ama gerekli yere elektronik mektubu gönderdiğimde beni muhatap alıp karşiılığında bana zarflı mektup ile geri dönüş yaptılar (bağlı olduğum okul yöneticisine de öğrencilerini madur ettikleri için oraya da bir özür mektubu ile), üstelik içine bedava otobüs bileti de koymuşlardı; Istanbul'da ise bütün şikayet mektuplarm cevapsız kalmiştı.

Bir otobus şoförü var ki, bir insan meslegini nasıl bu kadar sever; otobüsü kullanırken sürekli şarkılar söyleyip, ıslık çalıyor, yolculara inmek için kullandığımız düğmelere basmamamızı onun yerine ''din din din'' diye ona seslenmemizi söylüyor, sabahları o şoföre denk gelirsem günüm çok keyifli başlıyor, ayrıca Türk olduğumu öğrendiğinden beri bana türkçe olarak ''Merhaba, nasılsın? Hoşcakal'' diyerek tüm yolculardan ayrı hissetmemi sağlıyor.

-----

Türkiye'de ise otobüs şoförleri ile her zaman problem yaşadım bunu da Hakkı Devrim 29 mayıs 2007 tarihli Radikal gazetesinde ''Engelli ile Otobüs şöförü'' başlıklı yazısında kaleme almıştı;

''Engelli ile otobüs şoförü''

Okan'ın Makina kadrosunda, Ömür Kınay da benim gibi misafir. Cumartesi akşamları ben saatlerce olduğum yerde hiç kımıldamadan oturuyorum ya! Pek güzel, akıllı, çalışkan ve bunların sonucu bilgili bir genç kız olan Ömür de oturuyor. Aramızdaki fark, ben dikilip yürüyebildiğim halde, o tekerlekli sandalyesinden ayrılamıyor.

Cumartesi akşamı Ömür'le baş başa konuşuyorduk. Ciddî bir şikâyeti vardı kızımın.
Otobüs şoförlerinden dert yandı. Toplu taşıta binerken yalnızsa, arabasını katlayıp almak ve Ömür'e de biraz destek olmak üzere birinin ona yardımı gerekiyor. Cebinde Engelli Kartı var.

Toplu taşıt bilet al demeyecek ona. Şoförün lütfedip yerinden kalkacak ve birkaç dakika gecikmeyi göze alarak Ömür'ün otobüse binmesine yardım edecek. Bunu bir yolcu da yapabilir elbette, ama şoförün razı olması şart.

– Yardımcı olmuyorlar, diyor. Israr ederseniz insanı terslemekten, kalp kırmaktan da geri durmuyorlar.
– Taksi şoförleri de böyle kaba mı davranıyor?
– Uzak bir yere gidecekseniz alıyorlar. Kısa mesafelerde onlar da yanaşmıyor.
– Benzer başka sıkıntıların oluyor mu?

– 23 mayıs çarşamba günü saat 15.00'te Ataköy merkez durağında 34 BC 1737 / A 116 plakalı otobüsün şoföründen rica ettim. Cevap bile vermedi.

Şikâyet etmiyorum, hayır! Kendim arayacağım. Şansım varsa rastlarım, otobüs plakalarını gözetlemeye başladım bile. Bulursam o insafsızı, ne yapacağıma da o zaman karar vereceğim. '' Hakkı Devrim.

-----

Sonuç: 15 milyonluk şehrimde 17 adet Bedensel Engellilerin kullanımına uygun Belediye Otobüsü mevcut, 250.000 nüfuslu Brighton'da tüm otobüsler. Sistem kurulmus. Tıkır tıkır işliyor.

http://www.dunyahaber.com/lutfen-bu-alani-tekerlekli-sandalyeliye-birakiniz-makale,194.html

12 Temmuz 2011 Salı

PAÇASINA İŞEMEYE MERAKLI HALKIM

Güneşli bir Pazar, Eyüp’e gidelim, orada bir Haliç turu yapalım dedik; yiyip, içtikten sonra tuvalet aramaya koyulduk.

İlk bakılan yerler restaurant tuvaletleriydi, nafile bir çabaydı çünkü heryerde ‘’alaturka’’ diye tabir ettiğimiz o lanet  tuvaletler bedensel engelli, tekerlekli sandalyeli kullanıcılarının kullanımına imkan vermemekteydi.

Cami tuvaletleri, zabıta müdürlüğü binası, benzinci…

Her yerde alaturka tuvaletler üstünüze üstünüze geliyor,
Sonunda bir umumi tuvalet bulduk üstelik engelli tuvaleti pictogramı’da var, şahane…
Tuvalet alt kata konumlandırılmış, yanında bir de güzel rampası var, rampa da inişe gayet müsayit ancak paçasına işemeye meraklı halkım ve benim aramda gelişen diyaloglar hiç de öyle güzel konumlanmadı.

Ömür: Affedersiniz Engelli Tuvaleti ne tarafta acaba?
WC Görevlisi: Burası
Ömür: Nasıl yani? Burada turnike var (hani şu bilet gösterip, üç kollu metal zımbırtıların dönerek geçiş izni verdiği şey)
WC görevlisi: Eee, Evet, buradan geçmez mi?
Ömür: bippppppppppppppppp (yazar burada bip yazarak okuyucuda merak uyandırmak istemiştir; Acaba ne demiştir???)

http://www.dunyahaber.com/pacasina-isemeye-merakli-halkim-makale,186.html

3 Temmuz 2011 Pazar

dunyahaber.com

 Benim de yazarları arasında bulunduğum haber sitesi; lütfen takip edip, paylaşınız...
http://www.dunyahaber.com/

29 Haziran 2011 Çarşamba

Ben ENGELLİYİM


Türkiye'de engelliye okuma hakkı, çalışma imkanı, sosyal yaşamda var olma hakkı verme; üstüne üstlük ebeveyninden kalan sgk maaşı var diye, engelli maaşına bağlama, sözüm ona Engelli İndirimi adı altında 2-3 tl. gibi indirimler yap, sonra Türkiye'nin Dev firmasıyız safsataları ile göz boya.
Ben bir ÖZÜRLÜYÜM (sizin bana yakıştırdığınız isimle), Emlak vergimi, Gelir vergimi, Dask vergimi, Özel İletişim vergimi, Tüketim vergimi aldığınız bir ENGELLİ...
Marmara Depremi'nde yıkılan evimize karşılık, bizi (mimari koşulları Bedensel Engelliye uygun inşa edilmeyen) Deprem Konutları'nda oturma zorunluluğuyla başbaşa bırakan,  insanca yaşama hakkımı elinden alan, ulaşımımı taksi ile yapmak zorunda bıraktığınız Engelli...
-------------------------------------------------------------------------------------------
TTnet Adsl Engelli İndirimi
Sürekli kota aşımı yaptığımı söyleyen TTnet'ten hiç memnun değilim, ne yazık ki bir yıllık sözleşme altına attığım imza yüzünden her ay minimum 49.tl ödüyorum, ben de sınırsıza geçeyim bari diye düşünüp bir de Engelli indirimi var mı? diye yaptığım araştırma sonucu şu bilgilere ulaşıyorum;
-------------------------------------------------------------------------------------------
TTnet websitesinden alıntı:

Ttnet adsl'de engelli indirimi

Değerli Müşterimiz,
Kampanyadan yeni abone olan ve mevcut taahhütsüz tüm müşterilerimiz 24 aylık abonelik taahhütnamesi imzalayarak yararlanabilmektedir.

Kampanya kapsamında 24 ay indirimli fiyatlar, ücretsiz kablosuz modem sunulmaktadır. Ayrıca kampanya kapsamında bağlantı ücreti olan (24 TL) alınmamaktadır.
Kampanyamız şu an için sadece 3 paketimiz üzerinden uygulanmaktadır. Net4, Net6 ve Netlimitsiz paketlerini kullanan ve görme engeli bulunan müşterilerimiz kampanyamızdan yararlanabilmektedir.

Kampanyadan yararlanmak için;
Türk Telekom Ofislerine giderek Görme Engelli olduğunuzu ispat edecek belgeniz ve kimlik fotokopinizle bu kampanya kapsamında abone olabilirsiniz.
Kampanya kapsamında uygulanacak indirimli tarife ücreti aşağıdaki tabloda yer almaktadır.
--------------------------------------------------------------------------------------------
İDO - İstanbul Deniz Otobüsleri
Tam bilet ücreti 15 tl. iken, engelli indirimi 13 tl.dir.
--------------------------------------------------------------------------------------------
12 haziran 2011 seçimi öncesi açıklanan Engelliler Emlak vergisi ödemeyecek yalanı;
Yıllardır gelir vergisini ödediğim; girişinde merdiven olan Deprem Konutları'ndaki daireme Emlak Vergisi ödemek zorundaydım, ödüyordum, ödemeye devam...
Efendim birinci şart o evde oturmam gerekiyormuş; diğer şartlara değinmiyorum, illa her engelli için bir madde hayatında söz konusudur ve Emlak Vergisi Muafiyeti koca bir yalandır.
--------------------------------------------------------------------------------------------
Son zamanlarda en çok tutan şey ise; toplumun her kesiminde, gençlerde ve çocuklarda engellilere yönelik duyarlılık yaratma amaçlı yapılan FARKINDALIK ÇALIŞMASI.
Farkında olmuş bir toplum özlemiyle...

27 Haziran 2011 Pazartesi

13 haziran 2011

Ertesi gün kepçe sesleri ile uyandı, sokak bir baştan bir başa kazılıyordu, camı açtı
-Kolay gelsin ama ben bu evden nasıl dışarı çıkacağım… diye sordu.
* Vallahi abla bu sokak böyle tamamen kazılacak sen istersen şimdiden evden çık ama merak etme biz seni taşırız’’ yanıtını aldı…
Zihniyle beraber, yüzüde iyice gerildi; belediyenin telefonunu çaldırdı,
Sesli yanıt: Dilek ve şikayetleriniz  için…
-Beyefendi, ben tekerlekli sandalyeliyim, kapımın önü kazılıyor ve akşamüstü saat dörtte evimden çıkmak zorundayım.
**Vallahi hanımefendi, ben de bir özürlü babasıyım…
-Belediye olarak bunu hep yapıyorsunuz, bir gün önceden neden mahalle sakinlerine haber vermiyorsunuz, insanların arabalarını da sokaktan çıkarmalarına müsaade etmiyorsunuz?
**Vallahi hanımefendi gayet şeffaf bir seçim ertesindeyiz, burası TÜRKİYE…
Evet burası TÜRKİYE
artık her münakaşa, dönüp dolaşıp ona karşı bir ithamla neticeleniyordu.


28 Mayıs 2011 Cumartesi

A little seahorse

''I want to be a little seahorse...A little seahorse''
ömür kınay - typography

21 Mayıs 2011 Cumartesi

Yaşamak bir ağaç gibi...

Şafak Pavey - en az 8,5 milyon’un temsili - Siyaset Meydanı

Programın tamamını izlemenizi tavsiye ederim; benim bulunduğum bölümler ise Dakika 11 - 01:14 - 02:06 / Ömür Kınay
”12 Haziran seçimleri öncesi ‘Siyaset Meydanı’, siyasi partilerin önde gelen isimlerini halk meclisiyle buluşturmaya devam ediyor. Bu haftanın konuğu, çiçeği burnunda CHP’li Şafak Pavey… Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonunda diplomat olarak görev alan İstanbul 1. Bölge milletvekili adayı Şafak Pavey canlı yayında soruları yanıtlayacak”
12 Mayıs 2011 tarihli yayın.
 
Siyaset Meydanı - ŞAFAK PAVEY / CHP - Ömür Kınay izlemek için

Safak’i umut yasatiyor…
            Bu yazi 24 Mayis 1996 saat 09:03’te Cenevre’de trenin altinda 
            bedeninin yarisini birakan kizim Safak Pavey’in cesaret ve 
            metanetinin tasavvuf sozlugundeki cevabidir.
            Ayse Onal
            Her sey 24 Mayis’ta bir aksam ustu telefonu ile baslamadi. O cuma 
            saat 11:00’de bir telefon konusmasinda ansizin sizlayan burnum ve 
            gozlerimden sessizce suzulen birkac damla yasin nedensiz sebeplerini 
            telefonun ote yanindaki sese sordum:
           “Bana ne oluyor durup dururken agliyorum.” Cevap, “Yaslaniyorsun 
            artik” oldu. Oysa en cok gulmekle elestirilirdim. Oysa tam burnumun 
            sizladigi o sirada saat Zurih’te 10:00’da Safak Pavey, tren 
            istasyonunda kurulan seyyar hastanede, bilinci ve metaneti yerinde 
            ameliyat olmaktaydi. Bunu ertesi gun ogrenecektim. Ve diger seyleri 
            de… (alıntı)

           ————————————————————————————————————————————————-
CHP’nin seçim listesinde ismi açıklanan, beni ve 8,5 milyon engellinin dışında ilerici, bağımsız, özgürlük ve eşitliği savunan kişilerin seçmesi gerektiği, örnek-mücadeleci isim ŞAFAK PAVEY.
 
 

Saints Sergius and Bacchus - Küçük Ayasofya

KÜÇÜK AYASOFYA – İSTANBUL GEZİ REHBERİ - Murat Belge
Bukoleon’un bu kalıntısının hemen ilerisinde, sarayın özel limanının olduğu bölgeye geliyoruz. Küçük bir girinti olan (ve tamamen dolan) bu limanda, şimdi Arkeoloji Müzesi’nde bulunan iki aslan heykelinden ötürü Porta Leonis adıyla anılan kapıdan içeri, saraya geçiliyordu. İmparator, saltanat kayağına bu limanda binerek kentin çeşitli yerlerine denizden gidiyordu. Bir depremde çöktükten sonra kapı Türkler tarafından ‘’Çatladıkapı’’ diye adlandırıldı. Başka bir iddiaya görede, fetihten az sonrada burada yaşadığı bilinen ‘’Çatladı Kasım’’ adlı birinin adının bozulmuş şeklidir bu. Gene buralarda, ‘’faros’’ (fener) diye anılan bir sur burcu vardı: Bizans’ın kalelerden kalelere ateş ve dumanla verilen tehlike sinyallerinin son menziliydi bu kule; doğu tarafından yaklaşan düşman ordusu hakkında verilen tehlike sinyallerinin son menziliydi bu kule; doğu tarafından yaklaşan düşman ordusu hakkında verilen duman işareti enson buraya ulaşırdı. Aynı adı taşıyan , İsa’dan kaldığına inanılan kutsal eşyaların saklandığı kilise , 1204 Latin işgalinde yok oldu.
Şehre giren yolun karşısına geçip yürüyoruz; birazdan, surların içinde kiliseden çevrildiği fark edilen bir cami görüyoruz.Amacımız surları keşfetmek de olsa, buradan içeriye kısa bir sapma yapmakta yarar var. İlkin, Küçük Ayasofya’ya (planı Ayasofya’yı andırdığı için Türkler bu adı vermişti) ya da eski adıyla Sergios ve Bakhos Kilisesi’ne bakalım. Bu kilisede Iustinianos’un imar dönemi eserlerindendir ve 527’de , yani asıl Ayasofya’dan birkaç yıl önce yaptırılmıştır. Dethier bu kiliseyi Iustinianos’un karısı Theodora’nın yaptırdığını söylüyor. Ama bir başka yaygın efsaneye göre Iustinianos, İmparator Anastasios’a karşı bir suikast komplosuna girişmiş ya da giriştiği iddia edilmiş. O sırada bu iki aziz imparatora rüyasında onun suçsuz olduğunu söylemişler ve böylece Iustinianos idamdan kurtulmuş. Iustinianos bu kiliseyi yaparak azizlere şükranını dile getirmiş.
Iustinianos’un temsil ettiği parlama, Bizans tarihinde kısa bir rönesans gibi olmuş, herhalde dönemin mimarlarını da  etkilemiş ve onları yeni yeni planlar aramaya teşvik etmişti. Sergios ve Bakhos ilginç bir plana sahiptir. Kareye yakın bir dikdörtgen üzerine oturan bir sekizgene dayanan değişik bir kubbesi vardır. Sekizgen, aralarında ikişer sütun bulunan sekiz payeden oluşur. Bunların üstüne oturan dört kemer ve dört yarım kubbe, Rüstem Paşa ve daha sonra Edirne’deki Selimiye camileri hakkında ilginç bir fikir verir gibidir. Alt katta, sütunlarla dış duvarlar arasında bir çeşit ambulatuar biçimlenir. Üst katta da geniş, güzel bir galeri vardır. Sütunlar pembe ve yeşil, somaki mermerdendir.Yapıldığı zaman bütün duvarların çok güzel mermerler ve ayrıca mozaiklerle kaplı olduğunu biliyoruz. Sütunların üzerindeki üst galeri boyunca Yunanca yazılar görülüyor.
Kilisenin mimarı bilinmiyor. Bu da yazık , çünkü binanın planınnın son derece doğurgan olduğunu biliyoruz.
Iustinianos’un bir tür rönesansı temsil ettiğini söylemiştim. İtalya seferinin kısmi başarısından sonra, Ravenna kentinde de bir Bizans kilisesi inşa edilmişti: Bugün de orada olan San Vitale Kilisesi’dir bu. 547’de tamamlanan kilisenin planı Küçük Ayasofya’nın palanının eşidir.
Ama daha ilginç olanı, Büyük Karl’ın (Charlemagne) 790-805 arasında yaptırdığı Aachen Katedrali’nin de (San Vitale modeline göre yapıldığı için) aynı plana sahip olmasıdır. Karl bu kenti, kurduğu Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu’nun başkenti oarak ihya ediyordu. Kilisede böyle bir başkente yaraşır, debdebeli bir katedral oldu.
Böylece, bir yanda Aachen katedrali, bir yanda Edirne’deki Selimiye Camii, iki tamamen farklı medeniyetin birbirine (görünüşte) hiç benzemeyen bu iki anıtı, aslında İstanbul’daki mütevazi Sergios ve Bakhos’tan türemedir.
Caminin bir köşesinde, eski çağda yangın söndürmekte kullanılan, ‘’tulumba’’ dediğimiz aletin bir örneği vardı, şimdi buradan alınıp İtfaiye Müzesi’ne götürülmüş. Yangın çıkınca tulumbacılar bu sandığı sırıklarla sırtlarına alır, yalınayak koşarak yangın yerine gelir ve aletin iki ucundaki kollara basarak hortumla su sıkarlardı. İşin tuhafı bu ilkel itfaiye aracını, Müslüman olarak Davud Gerçek adını alan bir Fransız keşfetmişti.
Küçük Ayasofya’nın önündeki medrese avlusu, 16. yüzyıl başında kiliseyi camiye çeviren Kapı Ağası Hüseyin Ağa’nındır (medrese boşaltıldı ve burada kahveler dükkanlar açıldı).
 Kaynakça: İstanbul Gezi Rehberi – Murat Belge (Sayfa no 46-48)
Resimler: archnet.org (alıntı)

MARDİN

Mardin, kuzey Mezopotamya’da yer alan bir ilimizdir. Adı “Merdin” olup “kaleler” anlamına gelir.   Gerçekten de şehir dağ üzerine kale gibi kurulmuştur. Timur, iki defa saldırmasına karşılık bu şehri alamamıştır.
Mardin Hurri ve Mitanni’lerin kontrolünde olan Hanigalbat bölgesi içinde kalmıştır. Hurriler,  Anadolu’ya ilk atı getiren topluluk olarak bilinir.
Daha sonraki yıllarda Asurlular genişleyerek bu toprakları ele geçirir. Asurlular daha çok Anadolu’da oluşturdukları Asur Ticaret kolonileri ile ünlüdür. Asurlular gerileme döneminde başkent Ninova’yı kaybettikten sonra iki yıl Harran’ı başkent olarak kullanmışlardır. Bu dönemde Mardin, Asurluların yönetiminde kalmıştır.
MÖ 500 yıllarında ise bu bölge ve Anadolu’nun büyük bir kısmı Persler’in kontrolünde yaşamıştır. MÖ 334 yılında Büyük İskender Makedonya’dan Anadolu’ya girerek Pers imparatoru III. Darius ile iki defa savaşmış ve Pers imparatorluğuna son vermiştir.

Bu bölge Hristiyanlık tarihi bakımından da önemlidir. Bu bölgede yaşayan Süryaniler, Hristiyanlığı kabul ettikten sonra kilise ve manastırlar yaptırmışlardır. Bu kilise ve manastırların birçoğu günümüzde ayaktadır. Dünyadaki Süryaniler 600 yıl (1293-1932) Mardin’deki Deyrül Zaferan manastırından yönetilmiştir. Roma İmparatorluğu Hıristiyanlığı resmi din olarak kabul ettikten sonra bu bölgede kiliseler yaptırmış veya yapımına katkıda bulunmuştur.
MÖ 131 yılında Şanlıurfa’da Abgar (Ostrohone) devleti kurulmuştur. Mardin, bu devletin etkisinde kalmıştır. Tarihte Hristiyanlığı ilk kabul eden kral, bu devletin kralı Abgar olarak kabul edilir. Milattan sonra, zamanın iki büyük gücü olan Roma imparatorluğu ile Pers’ler arasında bu bölge paylaşılamamış, zaman zaman bu iki ülke arasında el değiştirmiştir. Roma İmparatorluğu, Pers saldırılarına karşı çeşitli yerlerde garnizonlar ve kaleler kurmuşlardır. Bugün kalıntıları görülen Dara, milattan sonra Romalılar tarafından kurulmuştur. Dara, Romalıların, Pers (Sasani)  saldırılarına karşı koymak amacıyla kurduğu birkaç garnizondan birisidir.
Roma imparatoru Anastasius Dara kentini imar etmek için içinde mühendislerin de bulunduğu bir ordu göndermiştir. Bu ordu, bir an önce geriye dönme arzusuyla çok hızlı bir şekilde çalışarak hesaplanan süreden daha kısa bir zaman içinde imar işini bitirmiştir.   
Bu arada Mardin sınırları içinde bulunan Deyr-Zaferan manastırını da bu ordu yapmıştır. Aslında manastırı daha önceden var olan bir tapınak üzerine kurmuşlardır. Bugün, manastırın mahzeninde bu güneş tapınağı ziyaret edilebilmektedir.
Dara harabeleri, Mardin- Nusaybin yolu üzerinde bulunmaktadır. Mardin’den 25 km doğuda, yolun sol tarafında Oğuz köyü‘ndedir. Mardin-Nusaybin yolundan 9 kilometre kuzeydedir. Nusaybin’e 25 km uzaklıktadır. 1986 yılında Sit alanı ilan edilmiş olup, 1988 yılından beri kazı yapılmaktadır.
Burası, ipek yolu üzerinde bulunduğu için, henüz somut bir kanıt bulunmasa da  çok eski dönemlerde de yerleşim yeri olması ihtimali olabilir.
Oğuz köyü-Dara’dan okul bitiminde evine giderken bir kız çocuğu
Antik kent, yaklaşık dört kilometre uzunluğunda bir sur ile çevrilmiştir. Bugün kalıntıları görülmekte olan sur, eski çağlarda şehirlerin korunması amacıyla sık sık başvurulan bir yöntemdir. Eski Sümer şehir devletlerinin etrafı hendekler ile çevrilerek korunmuştur. Daha sonraki çağlarda şehirler surlar ile korunmuştur. Bugün birçok antik kentin etrafını çeviren surların kalıntılarına rastlamak mümkündür. Prof. Dr. Metin Ahunbay, surların üzerindeki burçların yerini belirlemiş ve 1/1000 ölçekli plan üzerinde göstermiştir Bu burçlardan ancak çok azı ayakta denebilecek durumda olup çoğu fazlaca tahribat görmüş ve toprak altında bulunmaktadır.
Naneli Ayran; yüzümün burşması sadece serinliğinden, lezzeti yerindeydi. Kucağımda Arşil ile…
Dara antik kentinde bir de iç kale vardır. Şehrin kuzeyinde bulunur. İç kale yüksekçe bir tepe üzerinde kurulmuştur. Antik kentlerde iç kale, savunma amacıyla genel olarak yükseklere kurulmaktadır.
Oğuz köyü-Dara’dan teneffüs zamanında oynayan bir çocuk
Dara antik kenti mimari yapısıyla Roma şehirleri özelliği göstermektedir. Roma kentlerinde genel olarak kamu binaları, çarşı, tiyatro, hamam gibi yapılara sahiptir. Romalılar, su bulunmayan şehirlere başka yerlerden su getirmek için kanallar, tüneller, su kemerleri yapmışlardır. Dara kentine de su sağlamak amacıyla sarnıç yapmışlardır. Sarnıç, uzunlamasına bölümler halinde kurulmuştur. Bu bölümlerin kalıntıları görülebilmektedir.
Sarnıç bölümlerinin tavanı kemer şeklinde örülmüştür. Dağdan gelen sular burada biriktirilip yazın kullanılmaktadır. Anadolu, Avrupa’ya göre genel olarak özellikle yaz mevsiminde kuraklık çekmektedir. Anadolu’nun birçok yerinde değişik yapı ve boyutlarda sarnıçlar görülmektedir. Burada görülen sarnıç, kompartımanlara ayrılmış şekilde, beşik tonoz olarak tanımlanan tavan ile kapatılmıştır.
Uzunluğu yaklaşık 100 metre kadar sarnıç bölmelerinin eni yaklaşık 2 metredir.  Sarnıç duvarları moloz taştan, kemerleri de taş ve tuğladan yapılmıştır.
Bu gün yerleşim yeri olan köy içinde bir yeraltı yapısı daha vardır. Bu yapıya köylüler zindan olarak tanıtmaktadır. Ancak oldukça derin olan bu mahzenin su toplamak amacıyla kullanılmış olması daha gerçekçi görünmektedir. Yapı, İstanbul’daki “Yerebatan Sarayı”nı andırmaktadır.
—————————————————————————————————
27 nisan 2011’de Mardin Havaalanına iniş yaptık; Ertuğrul Karslıoğlu hocamızın danışmanlığında, Veysel Cihan Hızar‘ın yönetmenliğini yaptığı ”Dara’nın Küçük Bilgeleri” isimli belgesel filmin Mardin gösterimi için.
Mardin Valilik binası (genel olarak Mardin ili ve çevresi) bedensel engelli vatandaşların kullanımına hiç uygun yapılmamış; arkadaşlarımın ve Mardinlilerin yardımıyla bunları halletmeye çalıştık ama bu şehrin tez zamanda bu konuya ciddi bir yatırım yapması gerekmekte.
ve Mardin’li çocuklar; beni hep ağlattılar, onlar konuştu, onlar anlattı ben aksi taraflara bakıp ağladım, kimi zaman ellerimize tutuşturdukları-kafamıza taç yapıp verdikleri çiçeklerle, kimi zaman ise anlattıkları hikayeler ve gülen gözleriyle; henüz ilkokula başlamamış türkçe bilmiyordu, ilkokul çağındakiler ise yanımıza gelip şarkılar söylüyorlar, bizlere tarihi anlatıyorlardı; yaşadıkları bölgeyi çok iyi biliyorlardı ve bir tarihçi edasıyla anlatıyorlardı…
Mekiye kızkardeşi ile birlikte Dara’nın küçük bilgeleri filminin oluşumundaki Dara’lı çocuklardan biri…
Sümeyye ise bir başka güzel çocuk; üstelik İngilizce şarkı bile öğretmiş ilkokul öğretmeni, öğrendiği kadarıyla bize söyledi ve öğretmenini de çok sevdiğinden bahsetti.
Eski Mardin Valilik binası
Sabancı Kültür Markezi’ne ”Dara’nın Küçük Bilgeleri” filminin gösterimi için Dara köyü muhtarı tarafından getirilen çocuklar
Mardin merkezde Antik Sur Restaurant’ta siperiş verdiğim ”Mardin tabağı”…(tesettürlü pide, etli ekmek, içli köfte, bademli pilav, kavurma)
Erdoba konağı-evleri
Midyat Konukevi - Sıla dizisi çekim - Midyat/MARDİN
Midyat/MARDİN

Erdoba’da menengiç kahvesi (yabani fıstık) içerken; kahveyi genelde sütlü ve şeker katarak ikram ediyorlar ancak su ile de yapılabilir, ben sütlüsünü içemedim, sade ve şekersiz olarak bir daha denedim ve beğendim; gelirken de bir kavanoz almayı ihmal etmedim (küçük kavanoz fiyatı 6tl).
Badem şekeri, bıttım sabunu ve arap kızı kremi de almayı unutmadıklarımdan.
Şehidiye Camii; Birinci caddenin güneyinde PTT binasının önündedir. Bu camii 1214 yılında Melik Mansur Nasreddin Aslan tarafından medrese olarak inşa ettirilmiştir. Medrese güney kısmanda bir Camii, kuzeyde bir eyvan ve çeşme, doğuda eğitim için odalar (kuran, astroloji, fen…) ve kuzeyde revak ve odalardan oluşan bu yapının hepsi bir avlu etrafında çevrelenmiştir. 2004’te restore edilmeye başlamış 2006’da bitmiştir. Minare 1916 Ermeni ve Hıristiyan mimar Lole tarafında inşa edilmiştir. Minarenin çeşitli sitili değişik tarzların harmanlanarak kullanıldığı göstermektedir. Minareye helixsel bir görünüm veren çift merdivenli ile çıkılmaktadır.
Kasım Tuğmaner Camii; Cumhuriyet meydanının biraz ilerisinde ana caddede bulunan Kasım Tuğmaner Camii 1960 yılında tamamlanmıştır. Köşelerinde 2 yıldız yerleştirilmiş ve taş kapısı salkım ve sarmaşık desenleriyle süslenmiştir. Minare helezan motiflerle süslenmiş ve Artuklu kubbeleri gibi bölünmüştür.Mardin’in ünlü yönetici Masonu “Abdulcelil Kava” tarafından dizayn edilmiştir. Bu camii eski bir kilisenin temeli üzerine kurulmuştur.
————————————————————————————————
Mardin İstanbul’a dönerken dönmek istemediğim şehirlerden biri oldu; onca mimari zorluğuna, yer-gök merdiven zahmetine rağmen.
Halkı tarafından çok güzel ağırlandık; arkadaşlarıma ve orada kalanlara herşey için teşekkür ediyorum, yeniden gidebilmek dileğiyle…
Teşekkürler;
Mardin Valiliği www.mardin.gov.tr
Mardin Öğretmen Evi
Akadlar Pansiyon www.akadlar.com
Asuri Şarapları www.asuri.tk
Erdoba Evleri www.erdoba.com.tr
Gap kuyumculuk www.gapkuyumculuk.com
Söğütlü kuyumculuk www.sogutlukuyumculuk.com


23 Nisan 2011 Cumartesi

Happy Easter

frohe ostern - buona pasqua - happy easter - kutlu paskalya…

12 Nisan 2011 Salı

Favizm - Bakla Zehirlenmesi

6 nisan akşamı başıma gelen olay; gece bir tabak bol dereotu ile yapılmış, yanında yoğurt ile o çok sevdiğim diyemeyeceğim ancak çocukluktan beri yediğim bakla, o zararsız ziyansız sebze görünümlü şey, bir cinayet aletine dönüşüyordu.

Baklayı yedikten bir saat sonr avuç içlerimde şiddetli kaşıntılar ve bayılma hissi, ardından tüm vücuduma yayılan kaşıntı, kızarıklıklar ve acı hissi; gözle görülür biçimde cildimde oluşan kabarıklar, kadınların doğum sonrası karnında oluşan çatlaklara benzer dokular kollarımda ve bacaklarımda oluşmaya başladı, tabi tüm bunları gözlemlemek kolay olmuyor acaba halüsinasyon mu yaşıyorum endişesi tam bir korku filminin içinde gibiydim; 112’yi aradığımda dakikalarca telefonu açmadılar. Tüm bunlar yaklaşık 6 saat sürdü…


Meğersem literatürde kulağa çok da sexy gelen bir ismi varmış ‘FAVIZM‘  bir alıntı yaparak açıklayacağım…
”Bakla yenmesi sonucunda ortaya çıkan bir hastalık. Vücudun kalıtsal olarak baklaya karşı dayanıksızlığının sonucudur. Belirtisi alyuvarların parçalanması nedeniyle oluşan kansızlıktır. Çiğ veya iyi pişmemiş baklalar hastalığa yol açar; iyice piştiğinde bitkinin içindeki zehir etkisiz hale gelir. Bakla çiçek tozlarını koklamak da hastalığa yol açabilir. Çocuk emziren kadınlarda zehir anne sütüne karışarak çocuğa geçebilir.
Favizm hastalığı çok eskiden beri bilinmektedir. M.Ö 5. yüzyılda yaşayan Pitagoras da favizm hastalığına tutulduğundan öğrencilerine bakla yemeyi yasaklamıştı. Bu hastalık Eski Mısır’da da biliniyordu ve bakla soylu sınıfların yememesi gereken bir besin maddesi kabul ediliyordu. Bugün favizm hastalığı dünyanın birçok bölgesinde ortadan kalkmış olmakla birlikte, Akdeniz bölgesinde özellikle İran, güney İtalya ve Sardunya’da oldukça yaygındır. İran’da zaman zaman bakla toplama mevsimine rastlayan salgınlar görülür.
Hastalığın ilk belirtileri genellikle bakla yendikten birkaç saat sonra ortaya çıkar. Hasta baş ağrısı, halsizlik ve kırgınlıktan şikayet eder ve çoğunlukla yüksek ateş görülür. Kansızlık ilk günlerde belirgin değildir. Yalnız sidikte kırmızı renk maddesi hemoglobin görülür. Hafif bir sarılık oluşur. Parçalanma bütün kan hücrelerinde değil, eskiyenlerde görülür. Hastalık bir ay içinde geçer. Bununla birlikte çok ağır hastalananlara, hatta özellikle çocuklar arasında, ölenlere de rastlanır. Hastalığa karşı kalıtsal yatkınlık hayat boyunca var olduğu halde hastalık en çok çocukluk devresindş kendini gösterir. Erkekler favizme karşı kadınlardan daha zayıftır.
Favizmi yaratan neden kırmızı kan hücrelerimle glikoz 6 fosfat dehidrojenaz diye bilinen bir enzimin eksikliğidir. Bu madde karbonhidrat metabolizmasında etkindir. Favizm hakkında çok şey bilinmekle birlikte baklada hastalığa yol açan zehirin ne olduğu henüz saptanamamıştır. Bu amaçla hayvanlar üzerinde yapılan deneyler başarısız olmuştur. Dolaylı yoldan elde edilen kanıtlar, bu zehirin visin diye bilinen bir nükleosit yani şekerle organik bir bazdan oluşan bir madde olduğunu göstermiştir”.
Şimdi anlamadığım benim gibi bir soylu nasıl olur da evinde Bakla pişirtir :)
Peki, belirtiler neler… Kırmızı kan hücrelerinin korunmasını sağlayan bu enzim
eksikliğinin bakla, ilaç veya enfeksiyonla tetiklenmesiyle hastanın kan değerleri aniden düsüyor. Sıcaklık, karın ağrısı, idrarın koyulasması (kan iseme) ve sararma en belirgin isaretler. Tedavi ise kan takviyesi, kan yapıcı haplar ve yiyeceklerle kan değerlerini yükseltmek. Çünkü bu hastalığın ortaya çıkmasıyla bir erkekte 14, kadında ise ortalama 13 olan normal kan değerleri çok hızlı bir sekilde yarı yarıya düsebiliyor.
G6PD enziminin eksikliği veya yetersizliği, insana genetik yollarla anne-babadan
geçiyor. Anne-babada baskın bir gen olabilir, yani yasam boyunca ortaya çıkmayabilir ama çocukta baskın olabilir ve hastalık ortaya çıkabilir. Hatta uzmanlar, aile bireylerinden birinde görülmesi halinde tüm fertlerde bu enzimle ilgili tarama yapmada fayda olduğuna vurgu yapıyorlar.Bu hastalıkla ilgili bir diğer ilginç veri ise, erkeklerde daha yaygın olarak görülmesi… Bunun nedeni de enzimin (X) kromozomuyla tasınması. (XY) kromozomları tasıyan erkek bu enzim eksikliğine karsı savunmasız kalıyor. Oysa (XX) kromozomlarını tasıyan kadının bu enzimi tasıma sansı artıyor.
Enzim eksikliğini tedavi etmenin henüz tıp literatüründe imkan dahilinde değildir.
“Tedavi edemezsiniz, ama bu eksikliği biliyorsanız gerekli önlemleri alır ve sorun
yasamazsınız. Bakla zehirlenmesi gibi bir sorun yasamadan bilmekte büyük yarar var. Bilince yemezsiniz, ilgili ilaçları içmezsiniz ve sorun yasamazsınız. Yani enzim eksikliği olan insanların tetikleyicilerden mümkün olduğunca uzak durması gerekir. (Diyetisyen Songül Gönen Saka)

8 Nisan 2011 Cuma

Uluslararası Engelsiz Film Festivali

Uluslararası Engelsiz Film Festivali; engellilik, iş göremezlik konularında kısa ve uzun metrajlı filmlerle farkındalık yaratmak ve toplumda bu bilincin güçlenerek yayılmasını sağlamak amacıyla ülkemizde ilk defa 21-27 Mayıs 2011 tarihlerinde Mind the AD firması tarafından gerçekleştirilecektir. Festivalin amacı söz konusu engelli insanların temel haklarını anlatmaktır. Toplumda oluşmuş tabuları, önyargıları, kalıplaşmış düşünceleri gösterimi yapılacak kısa ve uzun metrajlı filmlerle yıkmayı amaçlamaktadır.
Bir hafta boyunca diğer ülkelerin de katılımıyla sürecek olan festival; ulusal kısa film yarışmaları, yarışma dışı gösterimler, uluslararası gösterimler, açık oturumlar, söyleşiler, sergiler ve çeşitli kültür-sanat etkinliklerinden oluşacaktır. (alıntı)

Benim de ön eleme jürisinde olacağım festivalde; festivali düzenleyen isimlerin sanırım en fazla zorlanacağı konu Mimari yetersizlikler olan güzel şehrimde, engellilerin kolayca gelebileceği festival mekanları bulabilmek.

http://engelsizfilm.com/en/

6 Nisan 2011 Çarşamba

Saadet Sevinç Aktansel Çetinok'a Destek Oyunu

ALS Hastası, Emekli Devlet Tiyatrosu sanatçısı ve oyuncu Sevinç Aktansel Çetinok'un bakım ve tedavi masrafları için gerçekleşecek bir bağış oyunu. ALS kaslarda ciddi fonksiyon kaybına neden olan bir Motor Nöron hastalığıdır. Nedim Saban'ın desteğiyle 24 Nisan'da Tiyatro Kare "Büyük İkramiye" oyunu sahnelenecektir. Bize destek olmanız beni ve ailemi çok memnun edecektir.

Saadet Sevinç Aktansel Çetinok, 1937 yılında İstanbul'da doğdu. 1962 yılında Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nden mezun oldu. 15 yıl Ankara Devlet Tiyatrosu'nda, 13 yıl Bursa Ahmet Vefik Paşa Tiyatro'sunda, 12 yıl İstanbul Devlet Tiyatro'sunda oyuncu ve yönetmen olarak çalıştı. 70 e yakın oyunda oyunculuk, 20'den fazla oyun yönetti. Bursa Ahmet Vefik Paşa Tiyatro'sunda gençlere yönelik kurslarda birçok oyuncu ile çalıştı. (Ahmet Uğurlu, Erkan Can, Ali Sürmeli, Zafer Algöz). Mimar Sinan Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi ve Trakya Üniversitesi'nde diksiyon, konuşma, tiyatro ve ikna dersleri verdi. Her zaman bir sanatçı ve öğretim üyesi olarak yaşam ve meslek deneyimiyle sanat dünyasına yeni ufuklar kazandırmak istedi. 1996 yılından itibaren İlişkiler, Şehnaz Tango, Asmalı Konak, Tatlı Hayat, Büyük Yalan, Evdeki Hesap, Şarkılar Seni Söyler, Kadın Severse gibi birçok dizide ve en son olarak da Bez Bebek dizisinde Makbuş rolüyle televizyon izleyici ile buluştu. Ve geçen sene yine Devlet Tiyatro'sunda King Kong'un Kızları oyununda yer aldı. Yaklaşık üç yıldır ALS hastalığıyla savaşmakta olan durumu ciddiyetini koruyan Sevinç Aktansel'in oğlu olarak ben Cem Çetinok sizi bu güzel amaç için bu oyuna davet ediyorum. Sevgilerimle ''Cem Çetinok''